11 Aralık 2010 Cumartesi

ayrılıklara pedallıyoruz...


 Marmaris in tadını çıkarmıştık otele yerleşmemizden sonra. Yorgunluk giderilmiş duşlar alınmış güzel kokular sürülmüş aleme akma vakti gelmişti ki bizde öyle yaptık herkez gibi. Kuvvet hocam, Coşkun abim, Ayşe kız ve onun ev arkadaşı. Bir güzel muabbet akşamı yapıyorduk Marmaris in sahip kenarında ki cafelerden birinde. Sohbet güzel rakı güzel buralar güzel =)) ben gelmek Türkiy ye heheh =)). Bizi üzen tek şey Türkiye Almanya maçında Türkiyenin yenilmesiydi.
Akşam rakı sohbetini bitirmiş, Marmaris turumuzu atıyorduk ve yine dondurma krizine girmiştik. Girmiştik diyorum çünkü hep beraber ser akşamda dondurma yemek istemiştik. İşin asıl garipiliği ise otele sıcak birşeyler içmeye giderken olması =)). garip adamlarız yahuuu =)) sıcak yerine soğuğa dalmıştık...
Dondurmayıda yiyince biz otelde sıcak bir şeyler içmek şart olmuştu. Eee bizde bunu yaptık tabiki, gelsin çaylaarrr... Gecenin ilerleyen saatlerinde çay ve kahve sohbeti iyi geldi beee... İçimizi ısıtan sohbet miydi yoksa içlen sıcaklar mı bilinmez ama çok güzeldi gece...
 Ayrılık vakti, uyumak gerek ve o anda akşam yapılan bir espiri aklımıza geliyor. 
"Sen yine aynı kişi ile mi uyuyacaksın... =)) =)))" ve gülüyor ayrılıyoruz... 
Sabahın sakinliğini bozuyordu dışarıda ki hareketlilik ama bu hareketlilik bizimkilerin hareketliliği değildi. Otelde kalan diğer konuklar biraz sesli konuşuyor hatta şen kahkahaları sessizliği bozuyordu. Onlar eğleniyordu ama oteldeki herkez bundan şikayetciydi, bizde dahil. Coşkun abiyle baya küfür ettik bu saygısız misafirlere ve uyandık ayrılık gününe.
Evet ayrılık günü geldi çattı işte. Gruptaki bazı kişiler, buna Kuvvet hocam ve Coşkun abi de dahil bugün ayrılıyor ve Marmaristen eve geri dönüyorlardı. Grup ile biz ise son etabı pedallıyacaktık Gökovaya doğru. Ama ben bir akşam önce tanıştığım Mustafa Dorsay ve arkadaşları ile Fethiye ye pedallıyacaktım. Mustafa abi ile beni Coşkun abi tanıştırmştı. Onlarda, bende Fethiye ye gidecektik o yüzden yalnız gitmektense onlarla gitmeyi tercih ettim.
"Ben uzun yola yeni çıkıyoprum abi sizi yavaşlatmıyayım..." dedim ve Mustafa abi biraz düşündü ve "yola bir çıkalım hallolur herşey..." demesi bana güç vermişti. 



İşte zaman o zamandı ayrılıklar başlıyordu... Biz kahvaltımızı otelde yapıyor mecburiyetten ve hazırlıklarımızı yapıyorduk. Otelde kalıp akşam evlerine dönecek olanlar ise bizi yolcu ediyorlardı. Bizim İzmirli gençlerle de yolumuz burada ayrılıyordu. Önder ve Aykut  sevimlilikleriyle hüznü yok etmeye çalışıyor, güzel günler geçirmiştik ne de olsa. Ama asıl benim gözlerim Kuvvet hocamı ve Coşkun abiyi arıyordu =((((. Onlar da otobüse yetişmek için erkenden kahvaltı yapmak istediler. Bu yüzden otel dışında bir yerde Khvaltı yapacakalar ve bizi yolcu etmek için geleceklerdi. Ne yazık ki beklenen olmadı ve benim gözlerim hocamı ve abimi aradı hep =(((. Onarla vedalaşamamıştım, buda beni biraz üzmüştü tabi....


Neredeyse grubun yarısını ardımızda bırakıyor ve diğer yarım grupla pedallamaya başlıyorduk. Bir yere kadar bizde grupla hareket edecek ve sonra kendimiz için pedallıyacaktık. Marmaris ve Akyaka arasıdaki yolun bozukluğuda bu ayrılıkların önde gelen sebebleriden biriydi. Marmarasin o sağlam yokuşunu aşmıştık ama ne aşmak =)) sağlamdı be yokuş. Sonrasındaki yol yapımı ise bizi gerçekten zorluyordu. Yol tek şeritten işliyordu neredeyse ve biz bisikletçiler aralaa karışıyorduk mecburiyetten. Polis te bize eskortluk ediyordu bu tehlikeli yolda. Zor yollardı gerçekten yoldan, bazı noktalarda ise yolun kenarındaki mıcır yolda pedal basıyorduk. Tırmanışlar, tek şerit ve mıcırlı yollar, inişler  derken öğlen molası için duruyorduk artık.
Muteşem nar suyu, ayranı, gözlemesiyle ve herkesin sevdiği tostlarıyla, güzel ağaçlar altında şahane gölgesinde Akçapınar dayız... =))  Ayşe kız ve ev arkadaşı Hİlmiye bana eşlik ediyor ya da ben mi onlara eşlik ediyordum acaba =)) sonuç olarak o güzellikte beraber dinleniyorduk. Sağolsu kızlar bana öğle yemeğini ismarlıyorlardı. Teşekkürler kızlar... =)) 
Meşhur nar suyundan ve tostundan yememek te olmazdı onlarında tadına baktım çaktırmadan. =)) iyice yemek yemiştim acaba pedal çevirebilecekmiydim ki bu göbekle =)). Biz yemeğimizi yerken Firuzan ve Mustafa abi bize nar uzattı ve "ekip arkadaşımızın hakkı, biz yedik buda senin Yavuz..." dediler. Sonrasında ise bizimde gruptan ayrılma vaktimiz gelmişti.Araçlardan çantalarımızı alıyor ve bisikletlerimize yüklüyorduk. 



Yola çıkma zamanı gelmişti.


Bizi yolcu edenler yine Ayşe kız ve ev arkadaşı Hilmiye oldu abi. Koocaman bir grup olarak başlayıp küçük bir gruba dönüştüğümüz an oldu o an. Artık beş kişilik bir grup olarak pedallıyacaktık Fethiye ye doğru. 

Ben, Mustafa abi, Firuzan, Bahan ve Caner Emre... 



Bazı heyecanların güzeliği başta anlaşılır, bu grubun uyumu da il pedal basıldığı andan itibaren anlaşılmıştı. Bunu anlatmak zor ama bu gerçektende öyleydi. Artık muhteşem beşli olarak hedefe hareket ediyorduk. 
Mustafa abi " senin acelen yoktu dimi !? çünkü biz kamp kurarak ilerliyeceğiz keyfini çıkaralım dimi..." diyince aacayip sevinmiştim =)). Ben istedim bir göz Allah verdi iki göz... Süperr abi hadi bakalım pedallyalım.... 
Öncelikle Köyceğiz e doğruı ilerliyor ama oraya gelmeden sağa dönüyoruz. Oradan Sultaniye ye gideceğiz. "Kaunos " antik kentine ilerliyoruz =)) çamur ve kaplıcalara... Yani Sultaniye =)). 
Ekip sağlam yolllar bize vız =)) ama acıkmaya başlamıştık. 



Yol üzerinde mola vakti gelmişti böylelikle, adını şimdi hatırlayamadığım bu köyde. =)) Bakkaldan alınan ekmekler, çantalardan çıkarılan yumurtalar, peynir zeytin ve çaylar derken grup iyice birbirini tanıyordu. Bir hafta beraber pedal basmıştık ama bu kadar sohbet etmemiştik. Bu kısa tura onlarla çıktığıma daha çok memnun olmuştum bile =))... 

 

Bizim koyu muhabbete yan masada olan =)) köyün, kahvenin hoş muhabbet amcaları da katılıyordu. Çok gerçektiydiler bir o kadar da sevimli amcalar. Ama daha sonradan gelen bir amca neredeyse bizi kovacaktı =) kahve önünde bulunan avakado dan aldık diye " daha almayın ben toplayacam" diyor sonrasında da "hadi siz gitmiyor musunuz? akşam olmadan gidin hadi yol uzun " diyordu. =)) Biraz haklıydı asabi amca ama çok komikti tavırlarıyla...


Köyden çıkmıtık artık, ne yapalım amca bizi fana azarladı dövmeden kaçalım dedik =)). Köylerin içinden, portakal ve nar bahçelerinin içinden ilerliyorduk. Bu kadar mı güzel olmalıydı bu yollar!!!

 
 İŞte bu güzelliklerin içinde bir yerde Ömer amcaya rastlıyoruz. NaR suyu ve portakal suyu yatıyordu, taze sıkılmış. Yoldan geçerken" hadi durun bi mola verin gari " diyordu. Mustafa abi de Ömer amcayı dinliyor ve portakal suyuda içeriz diye durmaya karar veriyoruz. Mustafa abi sıkı bir pazarlık yapıyor Ömer amca ile ve "sık  bakalım portakallarımızı..." diyor. Gel gelelim Ömer amca hepimizi şok eden ama bir o kadar güldüren bir hareket yapıyor. Küçük buz dolabından daha önce sıkmış olduğu portakal sularını bardağa dolduruyor =))) yine de çok güzeldi beee...Gitmemiz gerekiyor, pedal basmamız gerek sohbeti kesebilirsek tabi. Çok eğlenceliydi Ömer amca ama vedamızı ettik mecburen... 



Dedim ya yol çok güzel diye işte güzelliğinin ıspatı. Göl kenarından geçen yollar, hafif tırmanışlar sonrasında göl manzalarına çıkan yollar. Tertemiz bir hava ve yine çam kokuları... Burada pedallamak güzel ötesi oldu bizim için. Sağol Mustafa abii =)) bu yolları seçtiğin için....


ben fotoyu çekerken beni de Emre çekmiş =))


Ve en sonun da yol ayrımına hatta gece kamp atacağımız yere gelmiştik. İki kilometre sonra kampımızı atacağız yaasınnnn =))). Bizim haricimizde tekne turları ile gelen bir çok turist geliyor buraya kaplıcaya ve çamurda güzelleşmeye =)))). Heeee bir de sağlıklar için kalan bizim yerli turist teyzelerimiz var. 


Kamp yeri için izin alınırken bizde gölü seyrediyor ve keyfini çıkarıyoruz Sultaniyenin =))


Kamp yeri için izin çıkıyor =)) göl kenarında dalga sesleri ile harika bir yer... Kampı kurup akşam yemeği için sipariş verdiğimiz pidelerimizi yemek için orada bulunan kafeye gidiyoruz. Hemde çay içip içimizi ısıtmak istiyoruz. Aslında yorgunluk çayları gibi de olmuştu içilen çaylar. Ama biraz pahalıydı içilen çaylar bu yüzden de köyde ki kahveden Bayan nın aldığı Çoban otunu içmeye karar verdik. Bu bitki çayı bizim için hem ekonomik oluyordu =)) bir otla 6 su bardağı çıkıyordu ve tadıda, rengide değişmiyordu. 
Anlıyacağınız süperdi =))) 
Yemek soframıza orada bulunan Muğlalı bir yaşlı teyze ve yıllardır burada bir karavanda yaşayan Ali abide katılıyor. Gelsin çaylar demiyeceğim =)) gelsin sıcak sular ve çoban otu diyor, çay deminde sohbeti uzatıyorduk gece içinde.

 

Her gecenin sonu olduğu gibi bu gecenin sonunda da yorgunluğumuz ağır basıyor, koyu sohbeti sabah görüşmek dileğiyle kesiyorduk. 
Her kez çadırlarlara geçiyor ve geceyi dalga seslerin güzelliğinde bitiriyor, uykuya dalıyorduk....

                                                                                                                                      yavuz A. 
www.dagcini.blogspot.com



Not: Bazı Fotoğraflar için CANER EMRE KINACI ya ve AYŞE KALINLI ya TEŞEKKÜRLER  =))

4 yorum:

  1. Biraz gec oldu ama anlatimindaki guzellik cok profesyonel.
    Devamini bekliyoruz.
    Tesekkurler.

    YanıtlaSil
  2. Eline kalemine sağlık Yavuz.

    YanıtlaSil
  3. ben teşekkür ederim, çok sevindim =))

    YanıtlaSil
  4. Pedallamaya ve yazmaya devam, kim tutar seni.
    Yolun açık olsun...

    YanıtlaSil